TARİHİ YOL GÜZERGAHI ÜZERİNDE
BİR OSMANLI TAŞRA KENTİ: BEYPAZARI[1]
TOLGA BOZKURT
Doç. Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü
Osmanlı kentlerinin konut, çarşı, cami üçgeninde gelişen tarihsel topografyaları, doğal ve kültürel değerleriyle bugün bizleri cezbeder. Bu eski Osmanlı kentlerinde arazi yapısına uygun, belirli nizamlar içinde konumlanan hayatlı evlerin yer aldığı mahalleler; kubbe ya da kırma çatılı cami ve mescitlerin minareleri yanında sıralanan dükkanlar, arastalar, hanlar ve bedestenin teşkil ettiği çarşı kendi içinde girift, bütününde ise organize, özgün bir mimari peyzaj teşkil etmektedir.
Balkanlar’dan Orta Doğu’ya kadar uzanan eski Osmanlı coğrafyasında tarihi dokularını koruyabilen belli başlı Osmanlı kentleri, Türklerin İç Asya’dan gelen mimarlık ve şehircilik birikimlerinin izlerini taşırlar. Bu eski Osmanlı kentleri genellikle çok katmanlı ve kozmopolit bir yapıya sahipken, bazıları nispeten daha homojen ve kentsel strüktürleri Türk-İslam çağında biçimlenen yerleşimlerdir. Galatya ile Bithinya sınırları arasında, İstanbul’dan Antakya’ya uzanan Doğu Roma haç yolundaki iki antik yerleşim Juliopolis (Çayırhan-Gülşehri) ve Anastasiopolis (Dikmen Höyük) arasındaki güzergahtan kuş uçuşu 10 kilometre kadar kuzeyde yer alan Beypazarı’nın da mevcut arkeolojik veriler ışığında Orta Çağ Türk döneminde kurulmuş bir kent olduğu söylenebilir.
Beypazarı’nın her ne kadar Selçuklular zamanında 12. yüzyıl itibarıyla Türk topraklarına katıldığı bilgisi kabul görse de, bölgede kalıcı Türk iskanı, Ankara ile birlikte 13. yüzyıl sonlarında başlamış olmalıdır. Kent merkezinde yer alan ve mevcut şeklini 19. yüzyılın ikinci yarısında geçirdiği kapsamlı onarımlarla alan Sultan Alâeddin Camisi’nin ise Vakıf kayıtlarına dayanılarak Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad’a (saltanatı, 1220-37) atfedilmesine karşılık, buna dair elimizde herhangi bir kitabe ya da dönem kaynağı yoktur. Öte yandan kentin kuzeydoğusunda İnözü Vadisi girişindeki Boğazkesen Türbesi, mimari özellikleri itibarıyla bir Beylikler Çağı anıt mezarı olup, muhtemelen bölgede hakimiyet kuran Germiyanlılar ya da 15. yüzyıl başlarında Beypazarı civarında kısa bir süre hüküm sürmüş Karamanoğulları tarafından inşa edilmiştir. Kentin Orta Çağ Türk dönemine ait maddi verileri bu iki örnekten ibarettir.
Osmanlı klasik çağıyla başlayan süreçte Beypazarı, Ankara (Engürü)-Bursa-İstanbul yolu üzerinde önemli bir menzil yerleşimi olarak şenlenir. 16. yüzyıl itibarıyla Hüdavendigâr (Bursa) eyaletine bağlı bir kaza merkezi olan Beypazarı’nda, bazı Osmanlı paşa ve vezirlerine ait vakıf yapılarının inşası da gelişim göstermiştir. Çarşı içinde 16. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen Rüstem Paşa Hamamı ile 17. yüzyıl başlarında Nasuh Paşa tarafından yaptırılan Suluhan ve Kurşunlu Cami, kentteki sosyal ve ekonomik hayatın canlılığına işaret eden belli başlı Osmanlı yapılardır.
Söz konusu bu canlanmanın temel unsuru, hiç şüphesiz, Ankara civarında yetişen ve 19. yüzyılın ortalarına kadar bu bölgeden başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyaya ihraç edilen tiftik ve bundan üretilen sof ipliği ve kumaşıdır. Nitekim 17.-19. yüzyıllar arasında Beypazarı’na uğrayan yerli ve yabancı seyyahların kentteki ticari hareketliliğe özellikle dikkat çektikleri izlenirken, yine bu dönemde yerleşimin Hıdırlık, Üç Kızlar ve Karcıkaya tepeleri arasındaki vadi yamaçları ve düzlüklerde yayıldığı anlaşılmaktadır. Kuzeyde bağ ve bahçeleriyle meşhur İnözü Vadisi ise daha çok yazlık alan olarak değerlendirilmiştir.
Osmanlı döneminde kente Ankara yönünden, İnözü Çayı üzerinde kurulmuş tek gözlü Hacılar Köprüsü’yle girilmekte ve bu rota üzerinden Hanlarönü Meydanı, çarşı ve nihayetinde, şehir içi ve menzil hanı olma işlevlerini bir arada bünyesinde toplayan Suluhan’a ulaşılmaktadır. Bu yapılı çevre aynı zamanda Beypazarı tarihi ticaret merkezinin ana nüvesini teşkil eder. Ne var ki, 20. yüzyıl ortalarına kadar kent fiziğini çok kez değiştiren büyük yangınlar, çarşı ve özellikle de konut alanları için hayli yıkıcı sonuçlar doğurmuş; 1869’da Beytepe Mahallesi tamamen, 1884’te Rüstem Paşa ve Karcıkaya mahalleleri dışındaki tüm yerleşim bölgesi ile son olarak 1894’te çarşının tamamı yanmıştır. Büyük Beypazarı yangınları sonrasında kente farklı merkezlerden yapı ustalarının geldiği ve bilhassa konutların yeni baştan inşasında Safranbolulu ustaların çalıştığı söylenir. Bugün tarihi kentte, daha çok iç sofalı olmak üzere, orta sofalı plan tipinin de büyük organizasyonlu konak yapılarında izlendiği bir konut stokuyla karşılaşılmaktadır. Öte yandan çarşı alanının, 19. yüzyıl sonunda Ebniye Nizamnamesi’ne uygun, kagir tekniğinde, ızgara (Hippodamos) plana dönüştürüldüğü bilinmektedir. Sultan II. Abdülhamit (saltanatı, 1876-1909) döneminde yapılan bu dönüşüm, bir gayrimüslim mühendisin kontrolünde gerçekleştirilmiştir.
Geç Osmanlı döneminde Beypazarı’nda diğer Anadolu taşra kentlerinde olduğu gibi, büyük ayan ailelerin patronajında yapılmış cami, mescit, dükkan ve konak yapılarına rastlanmaktadır. Çarşı içinde İncili ve Tabakhane camileri, İstiklal Mahallesi’nde Hoca Kiriş (Abbaszâde) Mescidi ile Rüstempaşa ve İstiklal mahallelerinde yer alan Abbaszâde, Çayırlızâde ve Keleşzâde ailelerine ait konaklar, bunlardan günümüze ulaşabilen birkaç örnektir. Özellikle, altta dükkan ve üste harim olmak üzere iki katlı inşa edilen Yeni ve İncili camileri ve bitişik dükkanlarıyla Tabakhane Camisi, 19. yüzyılın sonlarında Beypazarı Çarşısı’nda sosyoekonomik hayatın canlılığı yanında, ticari parsellerin değerini yansıtmaktadır. Bununla birlikte, yeterli sayıda cami sayesinde çarşıda ticaretin kesintisiz sürdürülebilmesi de sağlanmıştır.
Tarihi çarşısı, dini ve sivil mimari örnekleri ile Beypazarı, bir Osmanlı taşra kentinin 19. yüzyıl sonlarında geçirdiği dönüşüm bağlamında, sosyokültürel ve ekonomik hayatın mekânsal karşılıkları bakımından kayda değer bir kültürel mirasa sahiptir. Hal böyle iken, kentin kendine has, bütüncül bir yaklaşım içeren koruma amaçlı imar planı olmadığı gibi turizm ivmesiyle güçlenen yeni yapısal üretimlerin de tarihi kent fiziğini tehdit ettiği izlenmektedir. Eski Ankara-İstanbul yol güzergahında önemli bir menzil yerleşimi olan Beypazarı tarihi kenti, somut ve somut olmayan kültürel değerleriyle birlikte geleceğe aktarılmayı beklemektedir.
[1] Bu yazı “Ankara’nın Dünya Mirası: UNESCO Miras Alanları” başlıklı kitaptan alınmıştır.